DOLAR 34,4676 0.32%
EURO 37,2859 0.45%
ALTIN 2.997,871,49
BITCOIN 2335352-0.3635%
Bursa

AÇIK

12:54

ÖĞLEYE KALAN SÜRE

Lösev Bağış
Darbelerin Gölgesinde: Bir Milletin Mücadelesi

Darbelerin Gölgesinde: Bir Milletin Mücadelesi

Türkiye Cumhuriyeti'nde gerçekleşen darbeler ve muhtıraların tarihi ve etkileri hakkında detaylı bilgi. Demokrasinin güçlendirilmesi ve darbelerin tekrarlanmaması için yapılması gerekenler.

ABONE OL
19/07/2024 01:59
Darbelerin Gölgesinde: Bir Milletin Mücadelesi
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihine baktığımızda, demokrasinin kesintiye uğradığı dönemlerden bahsetmemek mümkün değil. Bu dönemlerin en önemli aktörleri ise şüphesiz darbeler ve muhtıralar olmuştur. Bu yazıda, 27 Mayıs 1960’tan 28 Şubat 1997’ye kadar uzanan bir zaman diliminde gerçekleşen darbelere ve muhtıralara kısaca değinecek, bu olayların etkilerini inceleyelim.

1960 Darbesi

İlk Darbe ve İzleri: 27 Mayıs 1960

Demokrat Parti’nin iktidarının son yıllarında artan siyasi baskılar, ekonomik sıkıntılar ve toplumsal huzursuzluk, 1960 yılında askeri bir müdahalenin önünü açtı. 27 Mayıs sabahı Silahlı Kuvvetler yönetime el koydu, Adnan Menderes başta olmak üzere birçok isim tutuklandı. Yassıada Yargılamaları olarak bilinen süreçte verilen idam cezaları, toplumda derin yaralar açtı. Bu dönemde yeni bir anayasa hazırlandı ve 1961 seçimlerinde iktidara gelen CHP ile birlikte, tek parti döneminin ardından çok partili hayata dönüş sağlandı. Ancak bu darbe, demokrasinin hâlâ kırılgan olduğunu ve askerin siyasetteki ağırlığının devam ettiğini gösterdi.

12 Mart

Soğuk Savaş Döneminin Gerginliği ve Muhtıra Yılları

1970’li yıllar, Türkiye’de sağ-sol çatışmasının ve siyasi gerginliğin arttığı bir dönem oldu. Bu gerginlik, 12 Mart 1971’de askerin yeniden devreye girmesine yol açtı. Demirel hükümetine verilen muhtıra ile hükümet istifa etti ve yerine bir “milliyetçi-demokrat hükümeti” kuruldu. Bu dönemde parlamento dışı güçlerin müdahalesi ile demokrasinin zayıfladığı ve deneme bonusu skerin vesayetçi rolünün güçlendiği görüldü.

1980 Darbesi

12 Eylül 1980: Travmanın İzi Derin

12 Eylül 1980 darbesi, Türkiye’nin yakın tarihindeki en büyük kırılmalardan biri oldu. Sağ-sol çatışması ve terör olayları doruk noktasına ulaşırken, askeri bir grup yönetime el koydu. Kenan Evren liderliğindeki Milli Güvenlik Konseyi yönetimi, birçok kişiyi tutukladı, işkence gördü ve idam etti. Bu dönemde sıkıyönetim uygulandı, basın sansüre uğradı ve ifade özgürlüğü kısıtlandı. 1982 yılında yeni bir anayasa hazırlandı ve 1983 seçimlerinde ANAP iktidara geldi. Ancak darbenin etkileri, toplumsal ve siyasi alanda uzun yıllar hissedildi.

28 şubat muhtırası

28 Şubat 1997 Muhtırası: Laiklik Kaygısı ve Siyasi Müdahale

1990’lı yıllarda Refahyol hükümeti döneminde, laiklik ilkesini ihlal ettiği gerekçesiyle 28 Şubat 1997’de yine bir askeri muhtıra verildi. Bu muhtıra ile Refahyol istifa etti ve yerine koalisyon hükümeti kuruldu. Muhtıra, askerin vesayetçi rolünün devam ettiğini gösterdiği gibi, laiklik ve demokrasi ilkeleri arasında hassas bir denge kurulması gerektiğini de vurguladı.

Darbelerin Gölgesinde Bir Gelecek

Türkiye’de yaşanan darbeler ve muhtıralar, demokrasinin gelişimini sekteye uğratmış, insan hakları ihlallerine yol açmış ve siyasi kutuplaşmayı derinleştirmiştir. Bu dönemlerin ekonomik ve sosyal açıdan da olumsuz etkileri bulunmaktadır. Darbelerin bir daha yaşanmaması için, demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla yerleşmesi, insan haklarına saygı gösterilmesi ve siyasi partiler arasında diyalog ve uzlaşma kültürü geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır.

Geleceğe Dönük Adımlar: Demokrasi ve Mutabakat

Türkiye, darbelerin gölgesinden kurtulmak için önemli adımlar atmıştır. 2007 yılında yapılan anayasa değişiklikleriyle birlikte, askerin siyasetteki rolü önemli ölçüde azaltılmıştır. Sivil toplum kuruluşları güçlenmiş, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanında ilerlemeler kaydedilmiştir.

Ancak, geçmişin izlerini tümüyle silmek kolay değildir. Hâlâ demokrasinin tam olarak yerleşmesi önünde çeşitli engeller bulunmaktadır. Bunlardan bazıları:

  • Kutuplaşma ve hoşgörüsüzlük: Siyasi partiler arasındaki aşırı kutuplaşma ve hoşgörüsüzlük ortamı, demokrasinin önündeki önemli bir engel olarak görülmektedir.
  • Medya üzerindeki baskılar: Tam bağımsız olmayan ve hükümete yakın medya kuruluşlarının varlığı, sağlıklı bir kamuoyu oluşmasını engelleyebilmektedir.
  • Adalet sisteminin bağımsızlığı: Adalet sisteminin tümüyle bağımsız hale gelmesi ve hukukun üstünlüğünün sağlanması, demokrasinin güçlenmesi için kritik önem taşımaktadır.

Bu engellerin aşılması için sivil toplum kuruluşlarının, siyasi partilerin ve tüm vatandaşların üzerine önemli görevler düşmektedir.

  • Siyasi partiler, uzlaşmacı ve çoğulcu bir siyaset anlayışını benimsemelidir.
  • Medya kuruluşları, tarafsız ve objektif habercilik yaparak, kamuoyunun doğru bilgilendirilmesini sağlamalıdır.
  • Sivil toplum kuruluşları, demokrasi ve insan hakları alanında farkındalığı artırıcı çalışmalar yapmalıdır.
  • Vatandaşlar, demokrasinin işleyişine aktif olarak katılmalı, haklarını ve sorumluluklarını bilmelidir.

Türkiye, geçmişte yaşadığı acı tecrübelerden ders çıkararak, geleceğe daha umutlu bakmaktadır. Demokrasinin her geçen gün güçlendirilmesi, toplumsal barışın tesis edilmesi ve farklılıkların zenginlik olarak görülmesi, Türkiye’nin önünde uzanan yolda en önemli adımlardan olacaktır.

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.